Bir Belgenin Peşinden


belge
fonkodu;ZB. dosya no;447 gömlek no;66 tarih; 1310 Ni 09 belge adedi;1

Karesi posta ve telgraf müdürü iken azl edilerek Zor'da ikamet etmek üzere gönderilen ancak buradan kaçarak birçok ülke ve vilayet dolaştıktan sonra Dersaadet'te yakalanan Süleyman Şükrü Efendinin memura tesllmen nezarete gönderildiği

Peşine düşünce ortaya çıkan macera;

Süleyman Şükrü Efendi, büyük ihtimalle istibdat aleyhtarı sözler söylediği için ihbar edilmiş, hakkında  yapılan tahkikattan sonra 16.03.1901 de “usulsüzlük” yaptığı iddiasıyla azledilmişti.
Büyük ihtimalle kurum içinden yapılan ihbar üzerine “zimmet suçlaması” üzerine görevden alınan Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman  Şükrü Efendi hakkında  tahkikatı derinleştirmek için Posta Başmüdürlüğü İzmir Müfettişi Hilmi Efendi’yi görevlendirmiş, o da hesapları inceleyerek açık bulmuş ve istinat edilen sucun sabit olduğunu bildirmişti.
Hakkında yapılan tahkikat sonunda “suçlu” bulununca, Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman  Şükrü Efendi  “Zor”a sürülmüş, çok tehlikeli bulunmuş olmalı ki, yolda kaçmasına izin verilmemesi sürgüne götürecek memurlara tenbihlenmişti.
Daha sonra gördüğümüz belgelerden Çatalcalı olduğunu ve nüfusunun kalabalık olduğunu  ( Muhtemelen; anne, eş ve çocuklar) öğrendiğimiz Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman  Şükrü Efendi ailesi için kendisine yevmiye tahsis edilmesini istemiş, kendisi Zor’a giderken ailesini Çatalca’ya yollamıştı.
Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman  Şükrü Efendi  Zor’a gelmiş ve burada da geçimi için kendisine belli bir maaş tahsis edilmişti.
Süleyman Şükrü Efendi, maaşını alır almaz Musul’a gelmiş (Belki de eğlenmek amacıyla) burada yakalanınca kendisine kaçak muamelesi yapılmış, yeni bir soruşturma başlatılmıştı.
Zor’da kötü günler geçiren Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman  Şükrü Efendi 1902 de Posta ve Telgraf Nezareti’ne yolladığı bir dilekçe ile af edilmesini ve memuriyetine iadesini talep etmişti.
Verdiği dilekçeden bir netice alamayan Süleyman  Şükrü Efendi, Zor’da daha fazla kalmağa tahammül edemeyerek buradan bir fırsatını bularak Tahran’a kaçtı.  Bundan sonra bin bir macera yaşayan ,yıllarca yurt dışında kalan Süleyman Şükrü Efendi’nin, İran’dan Orta-Asya’ya, Çin Türkistan’ına, Afrika’ya, Avrupa’ya buradan Rusya’ya geçtiği görülüyor.
Bunca maceradan sonra bıkmış olmalı ki Süleyman  Şükrü Efendi vatana dönmek istediğini Rusya’da Petersburg’da Elçiliğe bildirerek dönüş izni istemişti.  Süleyman  Şükrü Efendi’nin geldiğinde farkına varılmadan memleketi Çatalca’ya gidebileceği ihtimali üzerine  emniyet güçleri bu sakıncalı memur Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman  Şükrü Efendi’nin yakalaması için gerekli önlemleri alarak Rusya’dan gelecek Odessa- İstanbul seferi yapan vapuru beklemeğe başlamıştı.
Odessa’dan gelen Süleyman Şükrü Efendi, İstanbul’da vapurdan iner inmez polisler tarafından karşılanmış, bavulların el konulmuştu. Bavulundan seyahatlerini yazdığı iki hatıra defteri ve birkaç evrak çıkan Süleyman Şükrü Efendi hemen sorguya alınmıştı.  Sorguda kaçma sebebi olarak, evine ve ailesine yapılan kötü muamele olduğunu beyan edince, Dahiliye Nezareti hemen Balıkesir’in bağlı olduğu Hüdavendigâr Vilayeti’ne çektiği telgrafla anlatılanların doğru olup olmadığını sormuştu.
1908 Temmuz ayına ait bir belgeden eski Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman  Şükrü Efendi’nin dokuz aydır tutuklu olduğunu anlıyoruz. Belgede “münasebetsiz sözlerden dolayı” tevkif edilen  Süleyman Şükrü Efendi hakkında ne gibi bir işlem yapılacağı soruluyor.
 Bu arada Meşrutiyet ilan edildiği için, belki de gadre uğrayan, hafiye ve  istibdat kurbanlarından birisi olarak kabul edilen Süleyman Şükrü Efendi için Anadolu’da uygun bir görev talep edildiğini görüyoruz.
Süleyman Şükrü Efendi, bir şekilde memuriyetine dönmüş, Rusya’dan gelince elinden alınan evraklarını geri almış, fakat evrakları arasında Çince yazılmış beş yüz liralık bir çekin kaybolduğunu beyan edince yeni bir tahkikat başlatılmıştı.
Süleyman Şükrü Efendi’nin memuriyeti kabul edilmiş, fakat maaş tahakkuk etmemişti. Bu sefer yeni bir dilekçe yazarak bir yere tayin edilinceye kadar kendisine eski maaşının ödenmesini istemişti.  Maaş gene tahakkuk ettirilmeyince hemen üst makamlara  durumu bildirerek, “ikamet, memuriyet veya bir hizmete tayin suretiyle taşraya sürüldükten sonra geri dönenlere kesilen maaşların ödenmesi ile ilgili tebligat”a uygun olarak maaşının ödenmesini istemiş, Dahiliye Nezareti de Posta ve Telgraf Nezareti’ne maaş bağlanması için durumu bildirmişti.
Eski Balıkesir Telgraf ve Posta Müdürü Süleyman Şükrü Efendi ile ilgili bilgiler burada bitiyor. Parasız, pulsuz bin bir macera ile hemen hemen dünyanın yarısını dolaşması ona büyük bir hayat tecrübesi kazandırmış olmalı. Evliya Çelebi’den de fazla yer gezmiştir.

Buraya kadar bir yazardan bundan sonrası başka bir yazardan;

Seyahatlerini seyehatül kübra isimli eserle ölümsüzleştirmiş. Eser; Süleyman Şükrü, Seyahatü'l Kübra, Yay. Hazırlayan: Hasan Mert.
Türk Tarih Kurumu, Ankara-2003, Künyesi ile basılmış. Didem Çatalkılıç tarafından yapılan değerlendirmesinden akılda kalası bölümler şöyle;
Seyyah memleketinden ayrılarak kıyı şeridinden ilerleyip Antalya, Rodos, Şira, Sisam, İzmir ve Çanakkale-Gelibolu bölgelerini ziyaret etmiş ve bu şehirleri anlatırken coğrafyaları, halkı, sosyal hayatı hakkında bilgi vermeye devam etmiştir. Buradan İstanbul'a giden seyyah İstanbul'a övgüler düzerken memuru olduğu Posta ve Telgraf nezaretinden ise pek de iyi bahsetmemekle birlikte Dersaadet'ten ayrıldığına sevinmektedir.
İstanbul'dan ayrılmasına müteakip Aydın, Sarayköy oradan da Akdeniz bölgesine doğru yol almış Mersin, Tarsus, Tekir Yaylası ve memuriyet yeri olan Pozantı istikametinde ilerlemiş ve bu yolculuğun memuriyet hayatındaki sıkıntılardan ileri geldiğini anlatmakta hiç bir mahsur görmemiştir.
Mersin'den Larnaka limanına oradan da vapurla Beyrut'a geçmiş daha sonra Anadolu'ya geri dönerek İskenderun, Niğde, Kayseri, Şarkışla, Sivas, Tokat, Niksar'ı ziyaret etmiş zikredilen yerlerin coğrafyası, eşrafı, ürünleri ve çevre muhitlerle olan uzaklıklarını aktarmıştır. Seyyah Niksar'daki iki yıllık memuriyetten sonra Revandiz'e atanmıştır. Bu görevde bulunduğu esnada Malatya, Harput, Diyarbakır, Hasankeyf, Midyad'a, ardından Musul'a gitmiştir. Musul'un tarihinden, camilerinden, yöredeki ticaretten ve erbabı¬nın ticaretteki ustalığından iftiharla bahsetmiştir.
İki senelik memuriyetinin ardından Zaho'ya gönderilen seyyahımız ha¬vası ağır olarak nitelendirdiği bu şehirde 2 yıl kaldıktan sonra Cizre, Nusay¬bin, Urfa, Halep, İskenderun üzerinden Mersin'e, ardından Silifke, Konya, Eskişehir üzerinden İstanbul'a geçmiştir. Burada Ermenilerin Osmanlı Bankasını basmalarına şahit olmuş bu karışıklık ortamında İstanbul'da bulunduğu süre içerisinde müze ziyaretleri yapmaktan da geri durmamıştır. İstanbul'dan İzmir'e buradan da Girit, Kandiye, Resmo, Hanya iskelele¬rine uğrayarak Pire, Korfu, Avlonya üzerinden Dıraç'(Draç Arnavutluk] a geçmiştir. Dıraç'taki telgrafhanenin ahvalini anlattıktan sonra Arnavutluk'tan da bahsetmiştir. Buradaki memuriyetinin ardından Yunan topraklarından geçerek İzmir'e ulaşmış ardından deniz yoluyla İskenderun'a oradan da yeni görev (aslında buraya sürgün ediliyor ama yazar görev yeri demeyi uygun bulmuş) yeri Deyrizor'a (Suriye) geçmiştir.Seyyahımız İran coğrafyasına seyahat etme fırsatı bulmuş Sine (sakinlerinin yüzde 85 i Şafi olmasına rağmen İran hükümetinin isteği üzerine hâkim Şia'dır notunu düşerek], Zencan, Kazvin, Tahran ve Mazenderan şehirlerine giden seyyahımız nüfusunun büyük çoğunluğu Türkmenlerden oluşan Eşref'e oradan Hazar Denizi kıyılarındaki Bendergez'e geçen seyyahımız buradan da bir vapur aracılığıyla Rus işgali altında bulunan Türkistan topraklarına adım atmıştır. Yazar burada bulunduğu esnada İran nüfusunu bize il il aktarmıştır. Ayrıca seyyahın bu coğrafyada bulunduğu esnada Türkçe'nin Farsça'ya tercih edilmesinden duyduğu rahatsızlıktan ötürü “Türkçe Arayanlara Kılavuz” isimli bir lügat hazırlamış fakat eser günümüze ulaşmamıştır.
Seyyahımız Hazar Denizinden Krasnovodosk'a geldiğinde pasaport sa¬hibi olmadığı için burada İran'dan aldığı tezkere ile Rus polis memurlarının kontrol noktasından rahatça geçmiştir. Aşkabad ve Buhara'yı gezen seyyahımız Buhara tarihi hakkında verdiği kısa bilginin ardından, milletin ve hükümetin Türk olmasına rağmen resmi dilin Farsça olmasından, bölge halkının bu durumu sadece seyretmesinden, tarih boyunca küçük hanlıklara ayrılarak idare edilmesinden dolayı işgale açık hale gelmesinden ve Türkistan'ın Ruslar tarafından işgalinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. Buhara'dan Krasnovodsk'a (Kızılsu anlamında gelen bu şehir Ruslar tarafından işgal döneminde kurulmuştur) oradan da Bakü'ye geçmiştir.
Seyyahımız Bakü'de petrol ve gazın keşfiyle beraber gelen değişikliklere dikkat çekmiş ve şehri sahip olduğu nüfus ile birlikte tasvir etmiştir. Ayrıca, Bakü'de bulunduğu esnada yaptığı görüşmelerden anladığımız kadarıyla seyyahımız İttihatçılardan oldukça rahatsızdır.Bakü'den ayrılan seyyahımız Rostov, Kiev, Kırım, Eflak, Beserabya, Poltava, Petrovski güzergâhını takip ederek Don ve Dinyeper üzerinden Volochisk'e geçmiştir. Buradan Avusturya'ya ve Fransa'ya geçen seyyah Viyana ve Paris için övgü dolu sözler sarf ettikten sonra Avrupai yaşam tarzı hakkında bilgi vermiştir. Fakat aynı övgü dolu ibareleri Fransa'da yaşayan İttihat Terakki mensupları için kullanmamıştır.
Fransa'dan Afrika kıtasına geçen Süleyman Şükrü Efendi, Tunus'a gitmiş şehrin tarihini takriben sonra şehirdeki Fransız mezalimini anlatmıştır. Bu coğrafyada sırasıyla Tanca, Cebelitarık, Cezayir, Trablusgarb, İskenderiye'ye ve hakkında ayrıntılı malumat verdiği Mısır'a geçmiştir. Seyyahımız Mısır'a memleketi Eğirdir'den daha fazla yer ayırmış, bölgenin coğrafyası, tarihi, idari taksimi, mali durumu, tren yolu hatları ve haberleşme ağı ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır. Ayrıca Mısır'da bulunun Jön Türkler'in ahvali hakkında verdiği bilgiler de Fransa'da yaşayanlardan çokta farklı değildir.
Yazarımızın Mısır'dan sonraki istikameti Hindistan olmuştur. Ülke¬nin iklimi, nüfusu, dini grupları, sanayisi, nehirleri ve prensliklerini anlatmış, bu coğrafyadaki İngiliz sömürgeciliğini tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Ardından Singapur, Hong Kong, Şangay, Pekin ve Urumçi'ye gitmiştir. Bu coğrafyada bulunduğu esnada Kaşgarlı Yakup Bey'in 30 yıldır zindanda tutulan oğulları İsa ve İman Beylerin serbest kalmasını sağlamıştır.
Eserinde halk deyimlerine sık sık yer verdiği gibi zaman zaman iğneleyici bir üslup kullanmaktan da kaçınmamıştır. Ayrıca Arapça ve Farsça'ya olan hâkimiyeti de fark edilmektedir. Esere bakıldığında her şehir hakkında verilen bilgi şehir adının etimolojisi, tarihi, coğrafi konumu, ticareti, siyasi durumu gibi bilgiler belli bir düzen içinde gitmektedir. Eser dikkatli bir şekilde incelendiğinde Karçınzade Süleyman Şükrü Efendi'nin kendisinin ve dönemin siyasi durumuna dair de bilgi edinmek mümkündür. Fakat seyyahın bu seyahatin mali kaynağını nereden sağladığı açık değildir. Seyyah ile ilgili bir iddia da mevcuttur. Cemil Lee Hee-Soo İslam Ansiklopedisi “Çin” maddesinde Süleyman Şükrü'nün Abdülhamid tarafından gizlice Çin'e yollandığını söylemektedir. Fakat Asaf Halet Çelebi bu fikri reddetmektedir.

Buraya kadar yazarlara teşekkür ediyor ve şöyle devam ediyorum; Abdülhamid dönemindeki her sürgün ve her hilafı gayri rıza maddeli hükümleri hemen ittihatçı avı olarak ve hafiye ve jurnalcilerin oyunu olarak görmek dönemin bazı iç ve dış dinamiklerini görmemizi engelliyor. Bazı arkadaşlar böyle bir hüküm karşısında hemen Abdülhamid'i korumak edasıyla (ki zaten tüm dünyanın hakkını teslim ettiği bir siyasetçiyi korumaya kalkışmak kimin hadineyse artık) şükrü Efendiye karşı güvensiz bir tavır içine girdikleri vaki ise de, bazı arkadaşların da Abdülhamid'i sinsi, kurnaz ve zülmkar davranışlar içerisinde sunmaya çalıştıkları da vakidir. Ama iki tespit varki insanı ikilemde bırakıyor ve eğer yukarıda bahsettiğimiz tavırlar içerisine girersek biz bunları göremeye biliyyoruz. bunlardan birisi Şükrü efendinin su-i ahvalinden sürgün edildiği, ikincisi, Şükrü efendinin İtiihatçı olduğu jurnallendiği için sürgün edildiği.
Şimdi sormamız gereken sorular; Bu adam sürgün edilirken memurluktan azledilmiyor bu adam gerçekten ittihatçımıydı?
İkincisi bu adam İttihatçı ve sürgün yerinden kaçtıysa ve gazetelerde yazıları da yayılanmıyorsa taaaaa hindistanı gezecek parayı nereden buluyor?
Ailesinin kendisi sürgüne gönderildikten sora fakr-ü zaruret içinde olduğundan bahsetmiş, Ailesi fakrü zaruret içinde olan bu insan kaçak yaşarken yurt dışından ailesine para gönderiyorsa kendisi neyle geçinyor?
Eğer ailesi fakr-ü zaruret içinde olsaydı muhtar haber verirdi, eğer vermediyse ilk soruşturma neticesinde görevinden azledilirdi böyle bir şeyin olmaması bu adamın kaçma sebebinin ailesi olmadığını ortaya koymuyormu?
İttihatçı desek niye ittihatçılardan eserinde iyi bahsetmiyor?
Acaba gerçekten Abdülhamid'in Avrupa ve Asya hakkında malumat toplamak için kullandığı bir ajanmıydı?
Bu adam sürgün edildi? Niye kaçtı?
işte Abdülhamid döneminin küçük ama küçücük sırlarından bir tanesi :D A

Yorumlar

  1. How To Play the Best Casino Site (2021)
    What Are The Best หาเงินออนไลน์ Casino Sites in India? · 1. bet365 · 2. septcasino William Hill · 3. Paddy Power · 4. Bet365 카지노 · 5. Vbet · 6. 888sport · 7. InterTops · 8. Slots

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar