OVANNES KAÇAZNUNİ
TAŞNAK PARTİSİ'NİN YAPACAĞI BİR ŞEY YOK

Okuduklarımız boyunca anladık ki, bazı insanlar tarihi değiştirmeyi düşünmüşlerdir. Biz aslında içinde bulundukları dönem itibariyle düşünürsek tarihi değil de talihi yani kaderi değiştirmeyi düşünmüşlerdir desek daha doğru olur sanırım. Onlar için yanlış giden bir şeyler vardır ve bunun mutlaka değişmesi gerekiyordur. Ve bunu yapmak onların vazifesidir; çünkü onlar bu dünyaya bu ulvi vazifeyi gerçekleştirmek için gönderilmişlerdir. 

İlham aldıkları ve aydınlandıkları için kendilerinin hür fikirli ve her şeyi idrak ettiklerini, çevresindekileri de cahil ve aydınlatılmaya muhtaç durumda hissederler bunun içinde kendilerini, içerisinde bulundukları toplumu aydınlatmaya görevli hissederler ve eğer işler istedikleri gibi gitmezse bunun suçlusu kendileri değil toplumdur, ya da içerisinde bulundukları ekiptir.

Tarih boyunca okuduğumuz ve hala okumaya devam ettiğimiz önemli fikri olaylar ve neticesinde değişen sistemler bu şekilde gerçekleşmiştir. Lakin tüm fikirlerin ve hareketlerin icraata döküldüğünde başarıyla sonuçlanmadığı da bir gerçektir. Tarih bunların örneklerini bizlere biddefaa sunuyor sanki bize bir mesaj vermek ister gibi; Kürşat'ın 100 askerle Türkleri Çin boyunduruğundan kurtardığı hareket gibi, 2 asırdır mücadelelerine devam eden Çeçenlerin ve Kafkas halklarının da Rus boyunduruğundan kurtulamadıkları bir gerçektir. Bunların örnekleri çoğaltılabilecekken alınması gereken mesaj ise davanız ne kadar haklı olursa olsun var olduğunuz konjonktüre göre davranmanız tarihin ve insanoğlunun şekillendirdiği siyasetin değişkenlerini daima iyi takip etmek gerekir. 

Bana ilginç gelen bir hususu paylaşmak istiyorum; siyasetçi ve fikriyatçı (sosyolog, filozof, entelektüel) ayrımını yapamayan devletler ve milletler tekerrüren var olan gidişatlarını her daim kötüye doğru sürüklemeye başlıyor. Çünkü  başarılı siyasetçi tamamen uygulamaya yönelik olduğu için her daim siyasi havayı koklayan ve yapacağı fiiliyatın zamanlamasını gayet iyi planlayabilen kişidir. Başarılı fikir ehli ise siyasetçiye toplumu gözlemlemesi ve sorunlara getirdiği farklı açılımlarla ona çeşitlilik sunarak hareket kabiliyetini genişleten kişidir. Fakat onun fikirleri uygulamaya koymanın zamanını ve şiddetini ayarlayan siyasetçidir. Bu iki kişinin ayrımı iyi yapılmazsa toplum için büyük felaketler yaşanması kaçınılmazdır. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi Siyasetçinin dehaiyeti kurnazlığındadır ve işi yapabilme becerisindedir. Buradan sonuçla siyasetçi bir uygulama dehası fikriyatçı ise bir çözüm, tasarım ve öneri dehasıdır.

Bir arkadaşım bir söyleşide şöyle demişti; "biz tarihçiler padişaha değil onun ardındaki vezire bakarız" bunun çok önemli bir yaklaşım tarzı olarak karşımıza defaatle çıktığına şahit oluruz. İşte burada Ermenistan'ın ilk başbakanı Ovannes'i incelerken kendi adımıza irdeleyeceğimiz en önemli olgu budur.

Kaçaznuni Ermenistan’ın ilk başbakanıdır. Kendisi mimardır ama milletinin kaderini değiştirmeye inanmış bir fikriyatçıdır aynı zamanda. Ermeni milleti için çok güzel şeyler düşünür ve mensubu olduğu Taşnak partisiyle bir takım siyasi atılımlar gerçekleştirir. Lakin bu atılımlar Ermeni ve Türk milletleri için 100 yıldır kapanmayan bir acıya sebep olur. Önce Rusya sonra İngiltere bazen Almanya yanlısı siyaset izleyerek Ermenilere özgür bir devlet kurmak amacıyla bir takım siyasi faaliyetlere girişir. Ama siyasi konjonktürü iyi okuyamamışlardır, yanlış stratejiler izleyerek Ermeni halkının felaketine ve Türk-Ermeni halklarının arasına büyük bir kin, nefret ve düşmanlık tohumları atmışlardır. Bu başarısızlıklar daha önce de belirttiğimiz gibi onların düşüncelerinin ve davalarının yanlışlığından ve milletini sevmediğinden kaynaklanmamaktadır. Tüm bunlar siyasi bir dehadan yoksun olmalarından veya varsa bile öyle biri iktidar hırsıyla ona bu görevi tevdi etmediklerinden ve kendi aralarında da bir fikir birliğine varmadıklarından kaynaklanmıştır.

Onların Ermeni milleti için tüm güzel düşüncelerine rağmen göz ardı etikleri bir şey vardı, o da; ortada bir Osmanlı devleti vardı ve tüm dünyada devletler, fikirlerin hümanistliği ve evrenselliğiyle değil, toplumun çıkarları doğrultusunda ve gerektiğinde kanla yönetilirdi ve dünya üzerindeki tüm devletler kanla kurulmuştur ve kanla yıkılmıştır. Devlet kurmanın ve yıkmanın bedeli budur.  Zaten Kaçaznuni de tüm yaptıkları yanlış siyasi stratejiden mahrum hareketlerden sonra Osmanlı devletinin mecburen tehciri yaptığını ve kendisini savunma içgüdüsüyle hareket ettiğini ve bunun kendilerinin yaptıkları hareketin doğal bir sonucu olduğunu ifade etmektedir. Bitlis’te isyan çıkarmaları, Van’da isyan çıkarmaları, Doğu Anadolu’yu karış karış gezerek isyanlara ön ayak olmaları, Denizden denize büyük Ermenistan projeleri, tüm bunlar Ermeni halkı için güzel düşüncelerdi lakin siyasi bir temelden ve düşünceden yoksundu. Hatta kendileri o kadar yanlış politikalar izlemişlerdir ve kendilerini o kadar kör etmişlerdir ki, Ermeni milleti bazen onlar yerine Türk ordusunu tercih etmek durumunda kalmıştır. En sonunda Ermeni milleti dahi ülke içerisinde Taşnaklardan büyük rahatsızlık duymuştur ve Bolşevik devrimiyle Taşnak liderlerini ülke dışına kaçmak mecburiyetinde bırakmışlardır. Ülke Bolşevik, Menşevik ve Tatar üçgeninde kalmıştır. Ama tüm bunlara rağmen davalarının ve düşüncelerinin doğru olduğunu lakin iktidarı Bolşeviklere bırakmaları gerektiğini çünkü artık belli bir ideal için milli fikir oluşturduklarını ve Bolşeviklerin Ermeni milleti için daha insani atılımlar ve siyaset tarzı benimsediklerini görmektedir. Bizim burada kavramamız gereken, fikri uyanışı sağladıktan sonra sahneyi becerikli siyasetçilere devretmek gerekliliğinin anlaşılmasıdır.

Osmanlı klasik dönem tarihine baktığımızda pek çoklarımızın aklını karıştıran husus devletin iç dinamiğini oluşturan ulema ve geleneksel sultanlık arasında kuvvetler ayrılığı ilkesinin nasıl olup ta devletin büyümesinde itici kuvvet olacak şekilde düzenlendiğidir. Biz ne kadar geleneksel büyük ailelerin ve ulemanın tabiiyet altına alındığını iddia etsek te esas olan durum, bu tabiiyetin ardından gelen herkesin kendi işini yapması gerekliliğini kavramasıdır. Yani ulema, fikir ehli ve kanaat önderlerinin kendiişleri olan halkla iştigali ve sultana daha çok danışmanlık görevini yürütmesi ve sultana tam bir sadakat altında kararları bir bütün halinde uygulamaları, bu durumun fikri çözümlemesidir. Bu cebren de olsa yapılmıştır. Çünkü klasik dönemin ardından gelen dönemlerde şahit oluyoruz ki, fikir ehli ve kanaat önderleri kendilerini karar merciinde görerek siyasetçi kisvesine bürünmeye çalışmışlardır. Yurt dışına gönderilen öğrencilerin Avrupa dinamiğinin fikirleriyle oluşturulmuş müfredattan aldıkları eğitimle kendilerini aydın ve toplumda üstün görmeleri, onlarda bir şeylerin ters gittiği ve değiştirilmesi gerektiği sorumluluğunu oluşturmuştur. Sonra da siyasi kararlarda etkili olmak için kendi fikirlerine göre örgütlenerek askeriye ve siyaseti kendilerine göre şekillendirme amacını gütmeye başlamışlardır. Fakat bu onların siyasetten iyi anladıkları anlamına gelmiyordu ve zaten de ters giden bir şeyler de vardı. Onlar haklıydı bir şeyler ters gidiyordu ve değiştirilmesi gerekiyordu. Ama onlar şunun idrakinde değillerdi ki; siyaset bambaşka bir şeydi ve onların düşündüklerini ve projelerini doğru zamanda ve koşulda uygulamak siyasetçilerin, yöneticilerin işiydi. Sonuçta kendi fikirlerini uygulamaya koyduklarında işin rengini iyice kavramışlar lakin iş işten çoktan geçmişti, fakat vaz geçmekte olmazdı, işte en büyük yanlışları da bu olmuştu. Aslında belli bir yere getirmiş oldukları bu hareketi sağlam iradeli yöneticilere bırakabilirlerdi.

Abdülhamid zoraki olarak ta olsa, almış olduğu kararlarla ve uygulamış olduğu siyasetle, düşünce ehlinin yanlış olmayan fakat hayatiye geçirilmesinin erken projeler olduğu fikrini zaten uyandırmış olmasına rağmen bu gerçeği görmezlikten gelmişlerdi. Var olan siyasi konjonktürde Abdülhamid İngiltere, Rusya, Almanya ve Fransa’yı iyi okumuş ve ona göre siyasi adımlar atmış ve 1876’dan sonra dünya siyasetinde etkin olan İngiltere’nin bile Osmanlı devletinin yıkılmasına yönelik hareketlerine rağmen devletin ömrünü bir müddet daha uzatmaya muvaffak olmuştu. Fakat ehli fikir buna rağmen görüşlerinde ısrar etmiş ve orduya da siyasi fikirleri sokarak Abdülhamid’i devirmiş ve sonrasın da yönetimi ele geçirdiklerinde yıkılış önü alınamaz bir hız kazanmıştır. Ne kadar özgürlükçü, hümanist ve evrensel dersek diyelim fikirler ve projeler güzeldi ama içlerindeki siyasetçi yoksunlupğundan toplumu pek çok felaketlerle baş başa bırakmalarna sebep olmuşlardır.

Siyasetçilik belli bir gelenek eğitimi ve bir tür evrensel olayları tahlil edebilecek zekâ ister, burada kesinlikle fikir insanlarını küçümsediğimiz için bunları söylemiyoruz. Sadece siyasetin belli bir yeteneği gerektirdiğinden ve uygulama dehaiyetinden bahsediyoruz. Mesela siyasetçi bir fikir üretemeyebilir ama var olan fikirler arasından topluma en uygun olanını seçebilme ve uygulayabilme yeteneğine sahiptir. Askeri ve diğer meslek gruplarını da küçümseyemeyiz lakin siyaset meydanı savaş meydanına da benzemez ama siyasetçi, savaş meydanına alınan galibiyete, toplumsal sorunlara çözüm için kanaat önderlerine, devletin izleyeceği politika için danışmanlara ihtiyacı vardır. Yani siyasetçide bunlar olmadan toplumu bir felakete sürükleyebilir.

Biliyorum ki, bu yazının her paragrafını teker teker açıklamam ve şerhler düşerek ifadeleri açmam gerekir ama gecenin bu vakti çok yoruldum, ne demişler; “Arife tarif geremez”.

Sonuç olarak ister siyasi düşüncelerimiz ister ilmi düşünceler ne olursa olsun, bulunulan konuma göre hareket edilmezse eğer büyük felaketler kaçınılmazdır. Başbakanı en sert dille eleştirebilirsiniz, ülke yönetimini sevmeye bilirsiniz ama bulunduğunuz konumda uygulama merciinde olup olmadığınıza siz değil halk karar veriyorsa eğer demokrasilerde, her olayda sokakları kan gölüne çevirerek ve halkın iradesini ezerek istediklerinizi yaptıracak gücü kendinizde buluyorsanız buna rağmen, halkı küçümsüyor ve kendinizi toplumun entelektüel kesiminden sayıyorsunuz demektir. Halkınız için bu güzel düşüncelerinizi siyasi analizden yoksun bilginizle uygulamaya koymak için var olan hükümeti ülkeyi yakıp yıkarak, sokakları kan gölüne çevirerek tabiki devirebilirsiniz.

Ya sonra…………..

Yorumlar

Popüler Yayınlar